Yeşil: Dirilişin rengi
Mavi: İffetin rengi
Kirli beyaz: Müslümanda hüznün, hiristiyanda umutsuzluğun rengi
Siyah: Hakikatin rengi
Yazar kitabında maddi bir ölümden değil Nisa suresinin 170. ayetinde, “Öyleyse âmenû olun (ölmeden önce ruhunuzu Allah’a ulaştırmayı dileyin), (bu) sizin için hayırlıdır.” diye buyrulan emre göre bizi Allaha c.c ulaşmaktan alıkoyan hertürlü nefsani engelleri aşarak irade ve ihtiyarımızla maddenin esaretinden sıyrılmak gerektiği üzerine bahsediyor.
Kitabında yer yer yabancı ressamların sözleriyle desteklediği fikirlerini, kelimelerin de özüne inerek açılımlarını sunmuş.
Genel olarak beğenerek okuduğum bu kitabın sadece bir yerinde takıldık.
16. sayfasında şöye yazmış;
Mekke’nin Fethi’nde Efendimiz (s.a) Kâbe’nin içindeki putları bizzat asasıyla kırıp paramparça eder. Kâbe duvarındaki fresklerin de silinmesini emreder.
Ancak sağ eliyle bir freskin üzerini kapatıp şöyle der:
Bu müstesna, ona dokunmayın!
Efendimizin, kendisine dokunulmasını menettiği freskte, Hz. Meryem’le oğlu (çocuk İsa) birlikte resmedilmişti. (Muhtemelen bu fresk Maestà (Ulviyet) adı verilen ikonalar sınıfındandı. Tahminim doğruysa, Hz. Meryem, kucağında, şefkatle bebek İsa’yı tutarken tasvir edilmiş olmalı.)
Bu fresk uzun süre Kâbe’nin içinde öylece muhafaza edilecek, lâkin Emevîler döneminde çıkan arbedelerden birinde tamamen silinip gidecektir.
Unutulmuş bir ayrıntıdır; yürek burkan bir ayrıntı.
Efendimizin bu freskin silinmesini niçin istememiş olabileceğini düşündüğümde, ilk aklıma gelen sebep, kendisinin bir yetîm oluşuydu. Anne şefkatine hasret bir yetîmin, yetîm bir peygamberin kalbi, anne-oğul tasvirinin silinmesine razı olmamıştı.
İtalya’da sıklıkla karşı karşıya geldiğim her Maestà tablosunun önünde, âdeta “Ona dokunmayın, bu kalsın!” diyen yetîmin sesini hissetmiştim yüreğimde.
Alemlere rahmet olarak gönderilen elçinin sesini.
Annesini özleyen bir elçinin sesini. Amine’nin oğlunun sesini.
***
Bu bilgiyi hangi delile dayanarak yazdığını kendisine sorabilmeyi dilerdim. Ulaşabilirsem sormayı da düşünüyorum.
İslam dini bütün zaaflarla mücadele eden bir dindir. Sevgili Peygamberimiz s.a.v de kabedeki putları hz. Ali ranh ile birlikte yıkmıştır. Bizlere islami kaynaklarla intikal eden bilgi böyledir. Peygamber efendimizin ( s.a.v ) şefkat duygusu yoksunluğu yaşadığını, yada fresk’in annesini, yetimliğini anımsattığı için kırmadan, dağıtmadan bırakma ihtimali yada ayrım yaparak zaaf göstermesi mümkün mü ?
Peygamber efendimiz görevi itibari ile zaaf göstermeye, karar alımında duygusal davranmaya, taraf tutmaya meyilli olsaydı amcasını öldüren Vahşi’ye de kısas uygulayıp öldürmesi gerekmez miydi ? O ise rahmet peygamberi olduğunu asla unutmamış, sadece gözüme görünme diyerek uyarmakla yetinmiş en nihayetinde de Vahşi’yi affetmiştir.
Zaaflara yenik düşmek bizim ( kendimi ve benim gibileri kasdediyorum ) gibi kemale erememiş kişilerin noksanlığıdır. Peygamber efendimiz muhabbet duygusunu kendi derecesi yönüyle Allah c.c ile en zirve noktasında yaşamıştır.Bu muhabbet Miraç olayı ile de pekiştirilmiştir.
Çocukluğundan beri sevgi ve muhabbet ile kuşatılmışken, kulluk şuurunu en üst mertebede yaşarken Rabbimin onda zaaf oluşturacak herhangi bir duyguyu eksik bırakacağına dair pek ihtimal veremiyorum. Şefkat almasaydı sunamazdı ki, çünkü onun ümmeti için döktüğü gözyaşları, duası, üzüntüsü hep sevgi ve şefkatindendir.
Kemale ermiş bir ruh her nevi bağımlılıktan ve o bağımlılıkların eser ve izlerinden beri olur. Zincirler kırılmadan kölelikten kurtulmak imkansızdır. Bizleri sevdiklerimize, duygu doyumlarına köleleştiren zaaflarımızdır. Halk içinde hak ile olmaktan bahsettiğimiz durum, bir yönüyle de hakkın gözüyle/ nuru ile bakmak olan feraset sahibi olmaktır. Allah c.c nuru ile baktığından şüphemiz olmayan efendimizin o noktada kendi duygusunu peygamberlik görevinin içine katması ihtimal dışı değil mi ?
NECM-3: O, hevadan (Nefsine göre, Yani, kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz
NECM-4: O(nun konuşması kendisine ) vahyedilenden başkası değildir.
NECM-5: Onu, mühtiş kuvvetleri olan biri (Vahiy meleği olan cebril )öğretti
Necm ayeti devam ediyor
19. Gördünüz mü o Lât ve Uzzâ’yi?
20. Ve üçüncüleri olan ötekini, Menât’i.
21. Demek erkek size, disi O’na öyle mi?
22. O zaman bu, insafsizca bir taksim!
23. Bunlar (putlar), sizin ve atalarinizin taktigi isimlerden baska bir sey degildir. Allah onlar hakkinda hiçbir delil indirmemistir. Onlar ancak zanna ve nefislerinin arzusuna uyuyorlar. Halbuki kendilerine Rableri tarafindan yol gösterici gelmistir.
Şimdi yol gösterici olarak gönderilen Efendimizin (s.a.v) zaaf göstermesi ne kadar mümkündür bu ayetlerin ışığında ? Kendilerince isimlendirdikleri bu putların delili yokken bir fresk’in, ikonun mana olarak ne delili olabilir ki efendimiz bıraktırsın ?
Şüphesiz Rabbim en doğrusunu bilendir. Zanna dayalı konuşmak, yorum yapmak doğru değil fakat islami kaynaklarda var ise bu olayın delili, Dücane Cündioğlu Bey hadis veya ayet numarası/ kaynak verseydi iyi olurdu. Devamında freskle alakalı tahmini yorumunu dip not olarak belirtmiş.
Kitabın ana fikri ekseninde ki yorumu dışında aklımıza takılan bölümü konu aldık. Bunun dışında okuması keyifli, bir o kadar da her söz ve satırında derin tefekkür gerektiren bir kitap. Tasavvuf bilgisi olmayanların, düşünme olgusunu tefekkür boyutunda geliştirmeyenlerin algılamakta / bağlantılamakta zorlanacağı bir örgüsü var kitabın.
Bölümün son cümleleri :
Ey talib, her makamın bir rengi vardır.
Rengini iyi seç!
Makamınca seç!
***
Peki sizin renginiz hangisi, hiç düşündünüz mü ?
İsra Doğan
İlk duyuyorum kabenin içindeki freskin bırakıldığını,incelemek lazım.
Benim rengim mor.Bu seçim benim isteğimin dışında başladı,ne alırsam farkında olmadan mor ve onun tonlarını seçtiğimi farkettim.
Sonra niye mor bana huzur veriyor,rahatlatıyor diye düşündüm araştırdım.
İstediğim yazıya ulaşamadım.içime sorduğumda doğuşu ve ölümü anlatan bir yanı var olduğunu fark ettim.
Mor benim için hayatın faniliğini hiç unutturmayan bir renk.
Makam sevdam hiç olmadı.
Mor hayatımdaki hakimiyeti 40 yaşında başladı.İlginç olan o sırada risale-i Nur da haşir risalesini okuyor ve mütaala ediyorduk.Uzun ve zor bir ders ti tefekkür boyutuda cok geniştir.O dersin bitiminde eşarbım,kitabımın kabı,kalemim bile mordu.Tevafuklar insanı düşündürüyor.
Emeğinize ,yüreğinize sağlık.
Baki muhabetimle.
BeğenBeğen
Bu kitabı bende okudum kitaptan anladığım , Bu dünyada yaşarken Nefsimizden terk ettiklerimiz . Buna göre ;
KIRMIZI ÖLÜM ( MEVT-İ AHMER) Şehvetin ölüm
BEYAZ ÖLÜM ( MEVT-İ EBYEZ ) İştahın ölümü
YEŞİL ÖLÜM ( MEVT-İ AHDER ) Kıyafetin ölümü
SİYAH ÖLÜM ( MEVT-İ ESVED ) Halkın arasında yaşayarak günahlardan sıyrılabilmek kurtulmak
İsra hanım ın sorduğu ise siz yaşamınızda bunların hangisini gerçekleştirebiliyorsunuz yani yaşarken hangi nefsinizi öldürebildiniz
sanırım
BeğenBeğen
Dayandırdığı bir bilgi vardır kendisinin , fakat sıhhat derecesi nedir veya Ehli-sünnet alimleri o bilgiyi sahih bulur mu, buluyor mu onu öğrenmek gerek.
Allah c.c razı olsun
Bilmukabele
BeğenBeğen
Çelebi Kaptan Beyefendi kısaca izah etmişsiniz.
Kitabın bütününün vermek istediği mesaj yazdığınızdır.
Sağolun var olun.
BeğenBeğen
Kitabı okumak şart oldu :)
BeğenBeğen
Okuyunca yorumunuzu bekleriz ))
BeğenBeğen