Bugün hüzün vakti, ağlama zamanıydı. Önce Cebrail a.s ‘ın kötü haberi Efendimize ulaştırdığı an’a gittik. Onunla birlikte şaşkınlığını yaşadık, kalbine çöken acıyı da. O ki ; Ümmeti, ümmeti diye secdelerde bizler için ağlayan Nebiydi. Hesap gününün çetinliğini bilen, şefaat için Rabbimizden bizlere mağfiret dileyendi.
O ki ; Dünya zenginliği içinde değil halkla aynı seviyede bir yaşam sürmüştür. Giyimde ve yemede onlardan daha ayrıcalıklı yaşamamıştır. Bir rivayete göre bir gün bir sepet hurma getiriyorlar Efendimize.
-Buyur ya Resulallah turfanda hurma.
Peygamberimiz, “Hurmalar oldu mu ki, diye soruyor.
-Hayır, olmadı; ama bizim bahçemiz sıcak bir dere içinde bu yüzden ilk hurma bizde erişir. Kimse yemeden size getirdik ki en önce siz yiyesiniz turfanda hurmayı.
Peygamberimiz uzakta oynayan çocukları gösteriyor ve “Götürün bu turfanda hurmaları şu oynayan çocuklar yesinler diyor. Ben komşularımın yemediğini yemem. Ne zaman komşularımız da hurma yemeye başlarsa işte o zaman ben de gönül rahatlığı içinde hurma yiyebilirim.” buyuruyor.
O ki, cömertti.
Bir sefer dönüşünde, Uhud Dağı karşıdan görülünce:
Uhud Dağı benim için altına çevrilip tamâmen altın olsa, tek bir dinârdan fazlasının üç günden çok bende kalmasını istemezdim, hemen dağıtırdım. Bir dinarı da ancak borcum için hazırlardım, buyurmuştur. (bkz. el-Buhârî, 3/82, 7/178, 8/128; Müslim, 2/687 (Hadis No:991); Tecrid Tercemesi, 7/376 (Hadis No: 1075)
O ki ; tevazu sahibiydi.
Mütevaziliği söyle anlatılıyor:
Misafirlerine bizzat kendisi hizmet eder, ikramda bulunurdu. Bir gün çölden biri gelip, “Kim bu insanların büyüğü?” diye sordu. O sırada misafirlerine kâselerle süt dağıtma hizmetinde bulunan Efendimiz adama, “Bu insanların büyüğü bunlara hizmet edendir !” buyurdu. Bu sözüyle hem büyüklerin insanlara hizmet edeceğini ifade etmiş, hem de aradığı kimsenin kendisi olduğuna işarette bulunmuştu.
Bir yolculuk dönüşünde herkes hurmalıkta istirahate çekilmiş dinlenirken bazıları onlara yemek hazırlamak üzere harekete geçmişlerdi. Biri ‘Ben yemek yapayım.’, biri ‘Ben su getireyim.’, derken biri de ‘Ben de ateş yakayım.’, deyince Efendimiz de, ‘Öyle ise ben de odun toplayayım.’ buyurdu. Biz bütün işleri yaparız, siz istirahetinize bakın deyince de verdiği karşılık şöyle oldu:
-Bilirim ki sizler bu hizmetleri yaparsınız, ama başkaları hizmet ederken ben seyirci kalmaktan üzülürüm. Sözünü şöyle bağladı: “Ben hizmet edilen değil, hizmet eden olmayı severim!” Bundan sonra kalkıp odun toplayarak bizzat hizmete katıldı…
O ki ; Yardımseverdi.
Bir gün davet ettiği muhtaçlara önceden hazırladığı yardımı sırayla dağıtmış, alanlar da dağılıp gitmişlerdi ki, tam o sırada bir başka yoksul uzaklardan koşarak gelip kendisine verilecek bir şey kalmadığını anlayınca üzülmüştü. Peygamberimiz üzülen bu yoksula, “Üzülme.” dedi: “Sana da bir çare bulabiliriz.” Bulduğu çareyi de şöyle açıkladı: “Buradan doğruca Medine çarşısına git, ihtiyaçlarını satan dükkanlara gir, ne lazımsa al, sonra da de ki: “Mal benim, borç Resulüllah’ındır! Yeter ki çocuklarını sevindir, sen de üzülme!”
Adam ‘Olur mu böyle bir şey?’ demek isteyince, Efendimiz onu dükkanlara doğru yönlendirirken tembihini tekrarladı. “Unutma!” dedi, “Mal benim borç Resulüllah’ın, diyeceksin. Mal sana, ödemesi bana ait olacaktır.” buyurdu.
O ki ; Çocuklara karşı çok şefkatli, ilgili ve sevecendi.
Kızı Fatıma yanına geldiğinde ayağa kalkar, yanaklarına iki kocaman öpücük kondurur sonra da onu kendi yerine oturturdu.
Peygamberimiz, sevgili torunlarını sırtına bindirir,
– Çocuklar, deveniz çok güzel, sizler de çok güzelsiniz, diyerek gezdirirdi.
Bir Bayram sabahı üzüntülü bir halde kenarda duran yetim çocuğa ;
“Benim baban, Ayşe’nin annen, Hasan’la Hüseyin’in de kardeşlerin olmasını ister misin?” diyerek şefkatliyle himaye eder.
O ki; Meziyetlerini güzel ahlakını saymakla bitiremeyeceğimiz kadar yüce gönüllü bir Peygamberdi.
Bugün hüzünlüyüm. Bugün Cebrail a.s ‘ın Efendimize acı haberin verildiği an’dayım.
Efendimiz reyhanı Hüseyin kucağına aldı, öptü ve sevdi. Cebrâil aleyhisselâm: “Onu çok mu seviyorsun?” dedi. Efendimiz de: “Evet!” dedi. Bunun üzerine Cebrâil (a.s.): “iyi ama, ümmetin onu öldürecektir!” dedi. Efendimiz hayretle: “Demek onu öldürecek olanlar mü’minler!..” dedi. Cebrâil (a.s.): “Evet, istersen onun öldürülecegi yeri sana göstereyim,” dedi ve gösterdi. Oradan bir avuç kızıl toprak alıp getirdi. Efendimiz o toprağı aldı ve kokladı : “Bu toprak gam ve belâ kokuyor,” buyurdu.
Bugün hüzünlüyüm. Bugün hava, toprak, su gam ve belâ kokuyor.
İsra Doğan